|
![]() |
|||||||
![]() HİMMETDEDE Hz.leri Kimdir! Himmetdede, Hz.leri’ Hacı Bayram’ı Veli hz.lerinin müridi (Talebesi)! Fatih sultan mehmet, hz.lerinin hocası olan Akşemseddin, hz.leri, Muhammed b. hamza, yazıcıoğlu muhammed, yazıcı oğlu ahmed bican, şeyh selâhaddin germiyanoğlu şeyhi, molla zeyrek, eşrefoğlu rumi, baba nahhâsî-i, ankaravi, akbıyık meczûb sultan, emir sikkîni ömer dede, şeyh lütfullah, şeyh yusuf hakikı, ince bedreddin, kızılca bedreddin, şeyh ülvân şirazî, kemal halvetî, abdülkadir isfahânî, ahmed baba, şeyh müslihiddin halife… gibi büyük islam alimleri arasında yerini almış ve şeyh hamid’i veli hz.lerinin (Somuncu baba), can dostu olan gezgin, anadolu evliyasıdır! ![]() Çilehane için, seçtiği bu yerde vefat eder, ve mübarek naşı buraya defnedilir, himmetdede, bu yüce zatın adını taşımaktadır… Ebû Hamîd hazretleri, Şeyh Alâeddin’in yanında tasavvufî eğitime başlar, ondan feyz alır, tasavvuf zevkini elde etmeye çalışır, kendini yetiştirir. Günlerden bir gün, Hace Alâeddin hazretleri, bütün dervişleri zikir bitmek bitmez. Gece gündüz , namaz vakitleri hariç üç gün sürer. Bu ağır imtihan sonunda herkes dayanamayıp zikri terk eder. Salonda, sadece bir tek kişi kalmıştır, Ebû Hamîd-i Velî. Bu mübarek zât, kendinden geçmiş, bir köşede vecd hâlinde zikirle meşguldür. Hace Alâeddin, yanına varıp, omzuna dokunarak onu daldığı mânâ sarhoşluğundan uyandırır. Tebrik eder, hemen halvete sokar. Halvet’in sonunda ona! “ Acemden Anadolu’ya velayet emanetini taşıyacak kişiye burada rastlayamamıştık. Ancak bu emaneti diyâr-ı Rum’a (Anadolu’ya) siz taşıyacaksınız” der ve içten içe yanan bu aşk dolu insanı Anadolu’nun bağrına gönderir. Hacı Bayram’ı Eşrefoğlu’na, Himmet Dede’lere, Hamza Balî’lere, Şeyh İdrîs-i Muhtefîlere feyz vererek Anadolu’yu aydınlatacaktır. Aslında İslamlaşma süreci hızla devam eden Anadolu’da bu tür kuvvetli silkinişe şiddetle ihtiyaç vardır. Zira Osmanlılar, tarih sahnesinde, hızla yol almaktadır. Dini açıdan manevî mimarlara şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır. Bu büyük aşk eri zamanla bütün Anadolu’yu hatta Rumeli’yi bereketli bir yangına boğacaktır. ![]() Ebû Hâmid aldığı icazet ile, Halvetliği yaymak üzere doğduğu yer olan Kayseri’ye gelir. Burada dergâhını kurar, müridlerine tasavvufî eğitim ve öğretimi yaptırmaya başlar. İşte Hacı Bayram ile Ebû Hamîd’in buluşması bu esnada vukû bulur. Bu tarih 1393’tür. Kayserili ünlü Halveti şeyhi Ebû Hâmid, henüz Bursa’ya hicret etmemiştir. Hacı Bayram, Kayseri’de halvete girer. Zira Halvetîliğin sülûk çıkarmada en önemli unsuru kırk gün çileye kapanma yani halvettir. Tasavvufî eğitime hızla devam eden Hacı Bayram hazretleri, 1395’li yıllarda Şeyhi ile beraber Osmanlı Devleti’nin başkenti olan Bursa’ya hicret eder. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin “insanların içinde bulunup onların bela ve sıkıntısına tahammül eden mü’min, dağ başına çıkıp insanlardan uzak yaşıyan mü’minden daha hayırlıdır” tavsiyesini benimseyen Ebû Hamid hazretleri, içtimâî ve siyasi açıdan son derece hareketli bir merkez durumunda bulunan Bursa’ya gidişi, manevî bir işâret olup boşuna değildir. (*) (Kaynak eser, (7/22 Sayfalar:) Türk diyanet vakfı yayınları/ 126 Kitabın adı Hacı bayram Veli, Yazarı Doç. Dr. Ethem CEBECİOĞLU, Ankara/1994) ![]() Himmetdede Hz.leri, Ömrünün son demlerinde Çile hane’ olarak seçtiği burada Tasavvufi dergah kurar, bir çok insana din eğitimi verir. Burada hakkın rahmetine kavuşur. Ölüm, tarihi bilinmemekle beraber 15 asrın sonları veya 16 asrın başları olması kuvvetle muhtemeldir.Yatırların, türbenin yanında bulunan çeşmeden abdest aldıkları, çok kişi tarafında görülmüştütür, ve hala dilden dile anlatılmaktadır! 1979 yılında Himmetdede hz.lerinin türbesini restore ettirmek amacı ile getirilen kişiler, türbeyi yıkıp, türbenin orijinal, işlemeli taşlarını alıp ortadan kaybolmuşlardır! bu günkü yapısı himmetdede belediyesi tarafından yaptırılmıştır. Himmetdede Hazretlerinin kimliği, (Yazıcıoğlu Mehmed’in kalemi ve Dr. Alim ÇELEBİOĞLU’NUN hazırlamış olduğu MUHAMMEDİYE adlı eserin 1 cilt 14 ve 15 inci sayfalarında aynen şöyle bahsetmektedir!) “Yazıcıoğlu Mehmed, Onbeşinci Asrın ilk yarısında yetişen ve Sultan İkinci Murad ile kısmen Fatih Sultan Mehmed devirlerini idrak eden Molla Fenârî, Akşemseddin*, Molla Yegân v.s. gibi zamanın Alimlerinden, Şeyhlerinden ve ehli tasavvuflarındandır. Babası Yazıcı Salih’tir. Onun da babası Süleyman adında bir zattır. Yazıcı Salih, bazı rivayetlere göre aslen Ankaralıdır. Münevver ve uyanık bir kimsedir. Devlet hizmetinde Katip olarak çalışmıştır. Takriben beşbin beyite yakın mesnevi tarzında 811/1408 de yazdığı Melhame nev’inden ŞEMSİYE isimli eserini. Ankara’da yaşayan Devlet Han ailesinden İskender bin Hacı Paşa’ya ithaf etmiştir. Salih’in mezarı, kesin olarak belli değilse de şifahi rivayetlere göre Gelibolu’da bu gün Yazıcıoğlu Mescidi denilen kapalı türbe kısmında olmak ihtimalindedir. Yazıcıoğlu Mehmed’in doğum yeri hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. Gelibolu’ya sonradan gelip yerleşmişlerdir. Bizzat bunu Mahmud Paşa’nın sevgisine bağlar: Mahdut birkaç şiiri olan Hacı Bayram-ı Veli, eser vermekten çok müessir olmuş, en mühim eser olarak kitab-ı natık (konuşan kitap) tedvin etmiş, yani insan yetiştirmiştir ki, bunlardan AKŞEMSEDDİN, ÖMER SİKKİNİ, ŞÜCÂEDDİN-İ KARAMANİ, ŞEYH BABA NEHHAS-I ANKARAVİ, SELAHADDİN-İ BOLEVİ, MUSLİHİDİN HALİFE, YAZICIOĞLU MEHMED VE AHMED-İ BİCAN, EŞREFOĞLU RÛMİ, HİMMET DEDE, MUZAFFER-İ LÂRENDEVİ , MÛSA DEDE, ŞEYHİ, YUSUF SEFERİHİSARİ, RAMAZANÜ’İ EDİRNE-Vİ… Meşhur Mürid ve Halifeleri’ndendir(*). (*) (Kaynak: KİTAP MUHAMMEDİYE, yazarı Yazıcıoğlu Mehmed, Baskıya hazırlayan Dr. Amil ÇELEBİOĞLU. TERCÜMAN 1001 TEMEL ESER) |
|
|||||||
![]() |